Geçtiğimiz ay (18-19 Şubat 2013), Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği organizatörlüğünde, yeşil binaların gerekliliği konusunu Türkiye'nin gündemine taşımak amacıyla, İstanbul 2. Uluslararası Yeşil Binalar Zirvesi düzenlendi. Dünya yeşil binalar konseyi, Eartheco Uluslararası, Kentsel arazi enstitüsü gibi önemli uluslararası temsilciler ve yerli akademisyen ve sektör temsilcileri zirve oturumlarına katıldı.
Zirvenin sonuç bildirgesinde ön plana çıkan kavramlar arasında ekolojik fonlar, sıfır karbon, yavaş şehirler, yeşil bina sertifikaları ve devlet teşviklerinin arttırılması konuları dikkatleri çekiyor. Bu kavramların, sektöre ilgi duyan bir çoğunluğun arasında tartışılmış ve ortaya çıkarılmış olması, Türkiye'de yeşil tasarım vizyonuna yeni bir adım katmıştır.
Ekoloji fonları, küçük-orta-büyük ölçekli çevresel problemlere maddi imkanların sağlanması amacıyla, dünyada çeşitli örnekleri bulunan, ancak pek yaygın olmayan bir fon sistemi olarak görünüyor. Yaygın bir ekoloji fon ağı ve yönetiminin henüz bir iş dalı olarak görülmemesi, finans ve ekonomi çevrelerinin bu fonları yatırım amaçlı olarak görmemesi, bu fonların istenilen düzeyde oluşmaması ve devlet kaynaklı teşvikinin yapılmamış olması konusunda ana engeller önümüze çıkmaktadır. Çevresel varlık yönetimli konusunda olduğu gibi, Türkiye'nin yeni tanıştığı bir iş kolu, belediyelerin, su ve çevreyle ilgili idarelerin hatta ilgili bakanlıkların çevresel değeri olan varlıklarının yönetimi konusunda uzmanlık paylaşımı getirmekte, çevresel değerlerde ki güncelliğini henüz sağlayamamış bürokratik ve hukuksal yapıya da hız kazandıracak bir alan olarak fırsat getirmektedir. Böylece, çevresel varlık değerlerine, devletin bürokrasisinden daha öte bir gözle bakacak olan uzmanların, ekolojik fonların da gelişmesine ön ayak olacağını önümüzdeki yıllarda görebiliriz. Çünkü yeşil binalar misyonu gibi, ekolojik fonların, finansal açıdan karlı olacak yatırımlar olduğu, öncelikle bankacılık ve finans sektörü için bir yatırım aracı olarak görüleceğinden eminim. Bütün bu ayakların yerini alması ile toplumun çevre varlıklarının değerleri üzerinde ilgili ve bilgisi kat kat artacaktır.
Sıfır karbon, özellikle fosil yakıtları kullanan ülkelerin çok uzağında görünen bir hedef gibi algılansa da, 21.yy da enerji çeşitliliğinin getirdiği bir takım çevre avantajları ile ülkemizde mikro ölçekli yatırımların başladığını söyleyebiliriz. Bu konuda da başı çeken Amerika, kentsel ölçekte (100.000 hane ve üzeri) güneş enerjisi tarlaları oluşturarak, enerji kaynaklı karbon salınımlarının önüne geçebilmektedir. Avrupa'da Danimarka, Hollanda, İsveç, İspanya ve İtalya gibi ülkeler de sıfır karbon hedefine yaklaşmak için mimari tasarımlarda enerji faktörünü ön plana alarak, eski ve yeni binalarda enerji verimliliği yönünde yatırımlar yapmaktadır.
Yavaş şehirler (citta slow) tanımı, şehirlerin "fast food" kültürüne aykırı bir bir akımın sadece yemek anlamında değil, yaşamsal etkinliklerin de "yavaş" yani şehirlerde bireyin tüketimini gereğinden fazla arttırmadan, bu çizgiye oturtulabilecek bir kavramı temsil etmektedir. Yavaş şehir manifestosu olarak görülen 6 grup altında toplanmış 55 maddelik bir çerçeve bulunmaktadır. Ana başlıklar; çevresel politikalar, altyapı, kent dokusunun kalitesi, yerel üretim ve ürünlerin teşviki, misafirperverlik ve toplum & yavaş şehir farkındalığı olarak kategorize edilmiştir. Bu maddeleri okuyunca, televizyonda bu günlerde moda olan 80'li ve 90'lı yılların dizileri göz önüme geldi. Her şeyin ne kadar yavaş ve yerelleşmiş olduğu...
Bu kavramların bilinirliği arttığı zaman, yaşamına özen ve ilgi gösteren her birey, kentini ve yaşam alanını güzelleştirmek isteyen her toplum fayda getirecek bilgileri üreterek, yeşil binalar misyonuna ve ötesine geçecek bilinci mutlaka ortaya koyacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder